Eski Günler

bir gün gidiverir o güzel günler
geride bırakır hoş bir hâtıra
arkada kalsa da bitmez hiç dünler
mazideki günler gelir hatıra

özleriz geçmişi geldikçe yâda
onlardır insanı tutan dünyada
dökmeyi isterdim bir gün kâğıda
sığamaz ne mümkün bir kaç satıra

Fahri Kaplan

01.01.2006

Son Hüzün de Çekilir Aramızdan Yayında

son hüzün kapakk.jpg

İkinci şiir kitabım “Son Hüzün de Çekilir Aramızdan”ı internetten temin edebileceğiniz adresler:

KİTAP YURDU: https://www.kitapyurdu.com/…/479860.html&manufacturer_id=20…

BABİL: https://www.babil.com/son-huzunde-cekilir-aramizdan-kitabi-…

BKM: https://www.bkmkitap.com/son-huzunde-cekilir-aramizdan

NOBEL: https://www.nobelkitap.com/son-huzunde-cekilir-aramizdan-38…

KİTAP SEÇ: https://www.kitapsec.com/…/Son-Huzunde-Cekilir-Aramizdan-Fa…

EGANBA: https://www.eganba.com/…/son-huzunde-cekilir-…/9786058215689

ATLAS: https://www.atlaskitap.com/son-huzun-de-cekilir-aramizdan-2…

ODA KİTAP: https://www.odakitap.com/son-huzunde-cekilir-…/9786058215689

KİTAP DENİZİ: https://www.kitapdenizi.com/son-huzunde-cekilir-aramizdan

KİTAP AMBARI: https://www.kitapambari.com/fahri-kaplan-son-huzunde-cekili…

KİTAP BURADA: https://www.kitapburada.com/son-huzunde-cekilir-aramizdan-p…

Fahri Kaplan, “Son Hüzün de Çekilir Aramızdan”, Günce Yayınları, Ekim 2018, Ankara.

Aynadaki Akşam

Kapak - Aynadaki Akşam

Ve buğuludur mavi denizler
Ki duyguludur gri akşamlar
Ne etkilidir âh o parçalanmış bakışlar

Kırık câm
Dökük şarâb
Uzunca söze ne hâcet
Olmuşuz harâb

Akışına bırak bazen
İstediği gibi gelsin aşk
Yakışına bırak

Sevdâlar kırık
Eskisi gibi tadılmıyor aşk
Ne ki ayrılık

Fahri Kaplan’ın ilk şiir kitabı “Aynadaki Akşam”, 6 bölümdeki 66 şiirden oluşuyor. Bir, Kırık Câm, Turkuaz, Mumun Şarkısı, Gazeller, Birden Bire başlıklarını taşıyan bölümler, hüzünle kanatlanan lirizmi, denizin mavisinde tadılan ilhamın hazzını, kadim şiirin güzellik ve aşk iklimine duyulan özlemin içli ifadesini sunan birer aşk kadehi hâline geliyor.

“İçim kırık bir kadeh
Aşk sızıyor”

mısralarıyla şiirine taşan aşkı dile getiren şair, bu aşkın hüzünle beslenip şiiri doğurmasını ve ilk kitabıyla ulaştığı hayâli de şu mısralarla aksettiriyor:

“Çok şiir biriktirdim
Bu da demek ki çok hüzün

Hayâlimdi bir şâir olmak belki de
Yoksa dile geleceği yok sözün”
.

Fahri Kaplan, “Aynadaki Akşam”, Şiiri Özlüyorum Kitaplığı, Eylül 2017, İstanbul, 96 sayfa.

http://www.kitapyurdu.com/kitap/aynadaki-aksam/442005.html

https://www.insancilkitap.com/kitap/aynadaki-aksam-fahri-kaplan-102854

https://www.nadirkitap.com/aynadaki-aksam-fahri-kaplan-kitap9389482.html

Sezen Aksu’nun Yolculuğu

(Bu yazı, ilk olarak 23 Subat 2017’de http://www.lafistan.com ‘da yayımlanmıştır)

Sezen Aksu’nun geçtiğimiz ay çıkardığı “Biraz Pop Biraz Sezen” albümü,  dinlemeye doyamadığım o kadar güzel şarkılarıyla şimdiden benim müzik dinleme tarihimdeki yerini almış durumda. Bir albüm içinde herhangi bir albüme girse en güzel parça olabilecek bu kadar şarkı yer alabiliyorsa eğer takdirle, zevkle, güzellikle dinlemek kalıyor bize… İyi ki var Minik Serçe; sesine, sözüne bereket…

Albümde sözleri -ve tabii ki Sezen Aksu’nun yorumuyla da- en çok dikkatimi çeken şarkılardan biri de “Ey Benim Çocukluğum” oldu. Sezen Aksu, hayat yolculuğunu aynı zamanda bir aşk yolculuğu, olgunlaşma (kemâle erme) yolculuğu olarak vasfederken “çilehane” tabirini de kullanıyor ki, bu güzel benzetme geleneğin, klâsik kültürümüzün , tasavvufun izini bugünleştiren eşsiz bir çağrışım sunuyor ve “yana yana yolculuk” için tam yerine oturan bir söyleyiş oluyor. Hele kendi sesinden “Ey benim çilehânem” deyişi içimi ürpertiyor çoğu kez.

….ve nakarat kısmındaki nefis sözler:
Ne yapsam, nereye gitsem olmuyor
Hayattayken araftayım
Bir hatıraya sevdalı
Hem kazanan hem kaybeden taraftayım

Hayattayken arafta olmak…. Ne orda ne burda… Kendi ifadesiyle : “Ne burada ne uzaklarda”… Belki “hiç kimseden gidemem gitmem/ Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir” ifadesi ile de örtüştürmek gerekir bu sözleri. “Bir hatıraya sevdalı”, unutamayan âşıkların, aşkını hatıralarında yaşayanların, hâlâ güzelliği ve huzuru o hatırada bulanların hâlini ne de özlü ifade etmekte…  “Hem kazanan hem kaybeden tarafta” olmak… Böyle bir hâldeki insanın durumunu özetleyen veciz bir ifade daha. Öyle güzel sözler ki… Sezen Aksu’nun içimizi titreten ve aşkı hissettiren nadide sesi ve yorumu ile Ozan Bayraşa’nın enfes düzenlemesiyle de şarkı bendeki -ve tahminimce pek çok müzikseverdeki- müstesna yerini almış oluyor.

İyi ki varsın Sezen Aksu… Allah, sesine, sözüne, ömrüne bereket versin.

Fahri Kaplan


Şarkıyı ve albümün tamamını Sezen Aksu’nun resmi youtube hesabından dinleyebilirsiniz.

“Ey Benim Çocukluğum” şarkısı: https://www.youtube.com/watch?v=kkMTykQG4Qc

“Biraz Pop Biraz Sezen” albümü : https://www.youtube.com/watch?v=dpvoWvcDUIc

TURKUAZ

Geliyor kıyıya nîlî yeşil dalgalar

Salınmada nazlı nazlı turkuaz deniz

Bu demde duyurur bize nice haz deniz

Sükût… Rüzgârla denizin şarkısı çalar

Tekneler geçer, balıklar yüzer dem-be-dem

Senle nefes almak şiir yazmak muhteşem

Sende huzur sende sükûn ve sende meltem

Senle geçen saatler anlatılmaz deniz

Fahri Kaplan

20 Nisan 2014, Akyaka / Muğla

Fuzûlî’den Hayâli Oynatan Dört Beyit

Bu aralar, zaman zaman Fuzûlî Dîvânı’nı okumaya çalışıyorum. Yok öyle değil; aşkın ve ızdırâbın tatlı bir alevle hissedildiği mısralarda bir yandan da hayâl inceliklerinin hayret ve haz verici ufkunda seyahat ediyorum. Az evvel okuduğum bir gazelinde Fuzûlî’nin arka arkaya gelen şu beyitlerinden her birini okuduktan sonra adeta “hayret ilen parmağım dişledim” ve bir daha: “Şiir bu, üstâd bu!” dedim. Bu dört beyit ve günümüz Türkçesi’yle ilk anlamları şöyle (köşeli parantezde “[ ]” verdiklerim, beyitteki mânânın daha rahat görülebilmesi açısından eklediğim îzâhâttır):

Dut gözün ey dûd-ı dil çarhun ki devrin terk idüp
Kalmasun hayretde çeşm-i gevher-efşânum görüp

(Ey gönlümün dumanı! Dönen feleğin [gökyüzünün] gözünü tut ki [yani onu sisle, gri bulutla öyle kapla ki], inciler [inci gibi gözyaşları] saçan gözümü görüp hayrette kalmasın da dönüşünü terk etmesin!)

Suda aks-i serv sanman kim koparup bâğ-bân
Suya salmış servini serv-i hırâmânum görüp

(Suda görüneni servinin yansıması sanmayın. Bahçıvan salınan servimi [servi gibi sevgilimi] görünce kendi servisini suya salmış [işte suda görünen odur!])

Pertev-i hurşîd sanman yirde kim devr-i felek
Yire urmuş âfitâbın mâh-ı tâbânum görüp

(Yerde görüneni güneş ışığı sanmayın ki parlak ayımı [ay gibi parlayan sevgilimi] görünce feleğin devri güneşini yere vurmuş [yeryüzündeki ışık, işte o feleğin yere vurduğu güneştir.])

Ey Fuzûlî bil ki o gül-ârızı görmüş değül
Kim ki ayb eyler benüm çâk-i girîbânum görüp

(Ey Fuzûlî! Benim yakamı yırttığımı gördüklerinde beni ayıplayanlar bil ki o gül yanaklıyı görmüş değillerdir [görseler bana hak verirler ve ayıplamazlardı, belki onlar da yakasını yırtarlardı.].)

_ _ _

Böyle dört hayâl-engîz beytin bir şiirde arka arkaya gelmesi ender görülür şeydir. Nâ’ilî’nin şu mısraını yâd etmemek elde değil: “Eş’ârı böyle söyler üstâd söyleyince”.

 


Fotoğraf, “wikipedia” sitesinden alınmış olup Fuzûlî Dîvânı’ndan bir görünümü ihtivâ etmektedir.

Kara Kıt’a ve Beyaz İnciler

20161024_170214

KARA KIT’A VE BEYAZ İNCİLER

Gerçi bir şiir bir kez yazılır
Güzelse okunur tekrâr tekrâr

Nazîreler söylenir bazen de
Söz süsler ondan ilhâm alanlar

Kelâm tıpkı okyanus gibidir
İçinde binler inci mercân var

Ve şâir dalgıç bulur inciyi
Sonra sevinçle âleme saçar

Böyle söylenir mesnevî gazel
Böyle denir eş’âr-ı dürer-bâr

Güzel sözü vasfedeyim diye
Fahrî nicedir defterler karalar

 

Fahri Kaplan, 24.10.2016, Muğla.

ŞİİR VE HASRET

Şiire hasret
Zamanlar varmış
Hâle ağlarmış
Şiir ve hasret

Şiire hasret
Zamanda geldik
Rüzgârla güldük
Şiirle hasret

Zaman ne darmış
Geceler hasret
Gündüzler hicret
İnsan tattığı
Sevgi kadarmış

 

Fahri Kaplan

TÂZE GAZEL

Dil verdikçe neyle sâza gazeller

Başlar semâya pervâze gazeller

 

Nice asırlar şîrîn kelâm ile
Saldı âleme âvâze gazeller

 

Mest oldu uşşâk u rindân bu câm ile

Şâh dedikçe o mest-i nâze gazeller

 

Hayfâ oynandı mîzânıyla sözün

Bu demde bize kim yaza gazeller

 

Kıl terennüm Fahrî şi’r-i âbdârı

Sun safâ ehline tâze gazeller

 

                  Fahri Kaplan

Latîfî Tezkîresi’nden Bir Şâir: Meşrebî-i Kalender

“Zikr” kelimesinden türeyen “tezkîre” ifadesi belli bir meslek, mevkî veya ilgi grubuna göre o sahadaki kimseler hakkında bilgi veren eserler için kullanılır. Meselâ evlîyâ tezkîreleri önde gelen tasavvufî şahsiyetler, sûfîler hakkında bilgi verirken şâir tezkîreleri belli bir devirdeki şâirler hakkında bilgi verir. Türk edebiytatında da 15. yüzyılda Ali Şîr Nevâî ile başlayan şuarâ (şâirler) tezkîresi örnekleri 16. yüzyılda Anadolu sahasında Sehî Bey, Latîfî, Âşık Çelebi, Kınalızâde Hasan Çelebî, Beyânî gibi isimlerle devam eder. Sonraki yüzyıllarda diğer tezkîreler de bu türü zenginleştirir.

Tezkîre okumak, hem farklı şâirleri hem de yeni şirleri tanımak açısından gayet zevkli ve istifâdeli bir meşgale. Tez çalışmamdan ötürü de Latîfî Tezkîresi (yazılış tarihi 1546) ile meşgûl oluşum bu zevki aynı zamanda sorumluluğa da dönüştürse de aslında bu güzel şiirleri tadarak, farklı şâirlerle hemdem olarak geçen güzel zamanlarımın da hazırlayıcısı mâhiyetinde.  Latîfî’den muhtemelen daha önce duymadığınız bir şâir ve bir beytiyle bu yolculuğa dileyenleri de bir nebze ortak etmek isterim.

Meşrebî-i Kalender. Latîfî’nin verdiği bilgilere göre, İstanbul’dan Latîfî’nin çağdaşı bir şâir, yani XVI. yüzyıl şâiri. Tarikat ehlinden, kalender-meşreb, derviş tabiatli, ünlü şâir Hayâlî ile aynı pîre bağlı Haydârîlerden. Mûsıkî ilminde eser yazacak kudrete sâhip Meşrebî, şiire de hevesi varken -muhtemelen genç yaşta- vefât ediyor. Şâirlik tabiatı fenâ değil Latîfî’ye göre. Latîfî, onun bir gazelinden üç beyitlik bölüm, bir matla beyti ve Hayâlî’ye latîfe yollu takılışını içeren bir dörtlük örnek verir. Ben bu örneklerden müstakil oalrak verilmiş bir matla beyti örneğini sizlerle paylaşmak istiyorum:

Gel’e top-ı cefâ gönlüme tokunma benüm
Taş degüldür yüreğüm burc degüldür bedenüm *

Ey cefâ topu, gel sen benim gönlüme dokuma; (zîrâ) benüm yüreğim taş değildir, bedenim de burç değildir.

(Burç;  “kale surlarının gerekli yerlerine yapılan savunma kulesi”dir**.)

Burada şâir bir top gibi sürekli taarruz eden cefâya seslenmekte. Top, taştan/kayadan sert surları, kaleleri, burçları delmek için kullanılır. Oysa âşığın gönlü aşk ateşiyle erimiş, incelmiş, yufka gibi yumuşacık hâle gelmiş keyfiyette. Böyle bir yufka yüreğe bir de cefâ topu atmak onu mahvetmek değil midir, bu insafa sığar iş midir! Şâir bu âhengli söyleyişinin arkasında bu hisli ve incelikli anlatımla şiirde mânâ ve sesi kaynaştırıyor; ızdırâbın yudum yudum tezâhür edip bir şevk lisânında kemâl bulduğu beyitlere bir yenisini ekleyerek söz ufkumuzda bir yıldızı daha parlatıyor. Meşrebî-i Kalender’e ve tezkîresinde bize ondan bahseden Latîfî’ye Allah rahmet eylesin.


* Meşrebî-i Kalender ile Latîfî’nin verdiği bilgiler ve örnek beyit Latîfî Tezkîre’sinin Rıdvan Canım tarafından hazırlanan tenkîdli metni esas tutularak verilmiştir. Eserin künyesi şöyledir:

LATÎFÎ (2000), Tezkiretü’ş-Şuarâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ, Hazırlayan: Yrd. Doç. Dr. Rıdvan CANIM, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, Ankara.


** İlhan Ayverdi, Misalli Türkçe Sözlük. Tanım şu internet adresinden alınmıştır: http://www.kubbealtilugati.com/sonuclar.aspx?km=bur%C3%A7&mi=0

 

Fahri Kaplan
fkaplan@lafistan.com