Son Hüzün de Çekilir Aramızdan Yayında

son hüzün kapakk.jpg

İkinci şiir kitabım “Son Hüzün de Çekilir Aramızdan”ı internetten temin edebileceğiniz adresler:

KİTAP YURDU: https://www.kitapyurdu.com/…/479860.html&manufacturer_id=20…

BABİL: https://www.babil.com/son-huzunde-cekilir-aramizdan-kitabi-…

BKM: https://www.bkmkitap.com/son-huzunde-cekilir-aramizdan

NOBEL: https://www.nobelkitap.com/son-huzunde-cekilir-aramizdan-38…

KİTAP SEÇ: https://www.kitapsec.com/…/Son-Huzunde-Cekilir-Aramizdan-Fa…

EGANBA: https://www.eganba.com/…/son-huzunde-cekilir-…/9786058215689

ATLAS: https://www.atlaskitap.com/son-huzun-de-cekilir-aramizdan-2…

ODA KİTAP: https://www.odakitap.com/son-huzunde-cekilir-…/9786058215689

KİTAP DENİZİ: https://www.kitapdenizi.com/son-huzunde-cekilir-aramizdan

KİTAP AMBARI: https://www.kitapambari.com/fahri-kaplan-son-huzunde-cekili…

KİTAP BURADA: https://www.kitapburada.com/son-huzunde-cekilir-aramizdan-p…

Fahri Kaplan, “Son Hüzün de Çekilir Aramızdan”, Günce Yayınları, Ekim 2018, Ankara.

Zâtî ve Latîf Bir Beyti

Zâtî, klâsik Osmanlı şiirinin üstâdlarından… Nice şâire de üstâdlık etmiş bu pîr şâir, aynı zamanda en çok şiir yazan Osmanlı şâirlerinden biri, belki de en çok yazanıdır. Elbette maharet nicelikte değil niteliktedir. Bu hususta Zâtî’nin güzel beyitlerini okumuş bir okur, elbette onun nitelikli şiirleri olduğunu bilir. Zâten öyle olmasa kendi yaşlılık döneminde, Bâkî’nin de içinde bulunduğu genç şâirlere nasıl üstâdlık edebilirdi ki! Bu üstâd şâir, Balıkesirli Zâtî, insanı okuyunca hem hayrete düşüren hem tebessüm ettiren, incelikli mânâlara sahip, zevkle okunacak pek güzel beyitler kaleme almıştır ki en hoşlarından biri de budur:

Ayıtdı ol perî bir gün düşüne girüren bir şeb
Sevincimden nice yıllar geçipdir görmedim uyku
(Zâtî)

O perî (sevgili), bir gün : “Düşüne girerim/gireceğim” dedi. Sevincimden nice yıllar geçti, (hâlâ) uyku görmedim.

Aşk olsun şâir! Sevgili, bir gece rüyâsına gireceğini söylemiş; bu rüyânın heyecânı taşıyor âşık ama şu işteki cilveye bakın ki sevgilinin rüyasına gireceği sözünün sevinç ve heyecânından yıllar yılı gözü uyku görmüyor ki sevgiliyi rüyasında görebilsin. Böyle ince, mânâlı, nükteli, latifelî, heyret-bahş bir beyti söyleyen şâirin ruhuna rahmet! Allah rahmet eylesin beş asır öncesinin revnaklı kelimeler üstâdına.

“HAKK’IN DÎVÂNINA VARINCA”

       Geçen yazıda İbn Kemal Efendi (Kemalpaşazâde) ile Ebussuud Efendi’nin Osmanlı şeyhülislâmlarının ilmî yönüyle en öne çıkanlarından olduğunu söylemiş, bu iki şeyhülislâmın şiirler de yazdığını belirtmiş, ardından da İbn Kemal Efendi’nin bir şiirine temas etmiştik. Bu hafta ise Ebussuud Efendi’den şiir örneği sunmak istiyorum. Elbette bu zatların şâirliğiyle değil âlimliğiyle öne çıkan kimseler olduğunu tekrar kaydetmek gerek. Bununla birlikte güzel şiirler de kaleme almışlardır.

            Ebussuud Efendi, 1490’da İskilip’te (Çorum) dünyaya gelmiştir. Osmanlı’nın ondördüncü şeyhülislâmıdır. Asıl ismi Mehmed İmadî’dir. 1545’de şeyhülislam olan Ebussuud Efendi 25 Ağustos 1574’te vefat eder. En önemli eseri Arapça yazdığı Kur’ân-ı Kerîm Tefsîri olan Ebussuuud Efendi’nin fetvaları ve Duâ-nâme’si diğer eserlerindendir. Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazmıştır.(1)

            Ebussuud Efendi’nin:

            Yine bir sevdâ-zede-i zülf-i siyeh-kâr oldum

            Yine bir olmayacak derde giriftâr oldum (2)

gibi âşıkâne şiirlerinin yanında:

            Hâb-ı gafletten uyan fehm it cihânun hâlini

            Ey zamâne devlet ü ikbâline mağrur olan (3)

            (Ey şimdiki baht ve saadetiyle gururlanan kişi, gaflet uykusundan uyan da cihanın hâlini [fânî olduğunu] anla!)

beytindeki gibi  nasihat ve hikmetin etkili bir edâ ile dile getirildiği şiirleri de vardır.

            Son olarak Kanuni Sultan Süleyman’ın ona sorduğu meşhur karınca fetvasını nakl edelim:

             Kanun Sultan Süleyman Han’ın Ebussuud Efendi ile hem bir dostluğu vardı hem de onun ilmî yönüne değer verirdi. Padişah, Topkapı sarayında sevdiği meyve ağaçlarını saran karıncaları öldürmenin câiz olup olmadığını şu beyt ile Şeyhülislâm’dan sual eder:

            Dırahta ger ziyân etse karınca

            Zarârı var mıdır anı kırınca

             (Karınca ağaca ziyan etse onu öldürmenin zararı var mıdır.)

            Ebussuud Efendi de, padişahın bu sualine bir beytle pek veciz bir cevap verir:

            Yarın Hakk’ın dîvânına varınca

            Süleyman’dan hakkın alır karınca (4)

            Cihan Devleti’nin padişahı olan Kanunî Sultan Süleyman Han’ın karıncanın hakkını gözetme hususunda gösterdiği hassasiyet bir yanda, ona adımını doğru atması konusunda âlim bir zatın hakkı söylemedeki inceliği diğer yanda… Onlar ne hâldeydi, bizler ne hâldeyiz. Bir daha muhasebe etmekte fayda var.

Notlar:

(1) Ebussuud Efendi ile ilgili bilgiler esas olarak şu kaynaktan alınmıştır: Şeyhülislâm Şairler, Ali Fuat Bilkan – Yusuf Çetindağ, Hece Yayınları, Ankara, Nisan 2006.

(2) Aynı eser, s.66.

(3) Aynı eser, s.77.

(4) Hadisenin anlatılışında şu linkteki bilgilerden de yararlanılmıştır: http://www.diyanetdergisi.com/diyanet-dergisi-143/konu-967.html


Fahri Kaplan, Biga Doğuş BİGA, Kasım/Aralık (?) 2014

fkaplan@lafistan.com

“Bir Hoş Sadâ” : Bâkî Şiirinde Seyahat

Osmanlı’da yetişen büyük şâirlerin başında “Sultânü’ş-Şu’arâ” (Şâirler Sultanı) unvanlı Bâkî (vefatı h.1008/ m.1600) gelir. Asıl ismi Mahmud Abdülbâkî olan Bâkî Efendi, şiirlerinde İstanbul Türkçesi’ni engin tadıyla kullanmanın yanında bir medeniyetin ihtişamlı sesini mısra‘larına nakşetmiştir. Bir şâheser olan Bâkî Dîvânı’nda kasideler de gazeller de türünün zirve örnekleri mâhiyetindedir. Kânûnî Sultan Süleyman Han’ın -rahmetullahi aleyh- vefatı üzerine yazdığı mersiye de edebiyatımızda bu türde yazılan en iyi şiir olsa gerek.

Dilerseniz, Şâirler Sultânı Bâkî’nin şiir ikliminde bir kaç beyitlik bir seyahate çıkalım:

Ezelden şâh-ı aşkın bende-i fermânıyız cânâ
Mahabbet mülkinün sultân-ı ‘âlî-şânıyuz cânâ
(…)
Zamâne bizde gevher sezdügiçün dil-hırâş eyler
Anun’çün bagrumuz hûndur ma’ârif kânıyuz cânâ

“Ey can (sevgili)! Biz ezelden beri aşk şâhının fermânının kölesiyiz; sevgi ülkesinin yüce şanlı sultânıyız. Zamâne bizde cevher sezdiği için gönlümüzü hırpalar; onun için bağrımız kandır, biz ma’rifet kaynağıyız.”

Bu mısra‘lar kölelikle sultanlığı birleştiren ma’rifet cevherine sahip bir gönlün engin âleminin vasf edildiği sözleri taşır. Bâkî’nin bir başka gazeli de şu mısralarla başlar:

Yârdan cevr ü cefâ lutf u kerem gibi gelür
Gayrdan mihr ü vefâ derd ü elem gibi gelür

“Sevgiliden (gelen) sıkıntı ve eziyet, lütuf ve cömertlik gibi gelir. Başkasından (gelen) sevgi ve vefâ, dert ve elem gibi gelir.”

Her ne kadar, yer yer elemin yoğunlaştığı mısra‘larına şâhid olsak da Bâkî’nin şiiri, Fuzûlî’ninki gibi derin ızdırablarla örülmüş bir şiir değildir. Onun şiirinden safâ bulmak, hoşça bir tad alarak şenlenmek çoğu zaman mümkün olur:

Nükte-i mihr ü mahabbetdür ser-â-ser Bâkıyâ
Bulmaya aşk ehli eglence eş’ârun gibi

“Ey Bâkî! (Şiirin) Baştan başa sevgi ve muhabbet nüktesidir; (bu yüzden) aşk ehli şiirlerin gibi (bir) eğlence bulmaya!”

Yerinde durmayan, kararı olmayan bu dünya işleri, şair için, sevinmeye ve üzülmeye değmez:

Devlet-i dünyâ içün hergiz ne gam-gîn ol ne şâd
Ber-karâr olmaz bilürsin hâl-i âlem ey gönül

“Dünyâ saadeti için ne gam çek ne de sevin! Ey gönül, bilirsin âlemin hâli kararında olmaz (yerinde durmaz).”

Gül ile bülbül şiirimizde sevilen ve seveni temsil etmesi bakımından çokça işlenmiştir ve en zarîf işlendiği beyitlerden biri de Bâkî’nin şu mısrâlarıdır:

Gül gülse dâim ağlasa bülbül ‘aceb degül
Zîrâ kimine ağla demişler âlemde kimine gül

           Bâkî’nin güzel beytlerinden belki kitaplarca bahs açılabilir ve her beytte ayrı bir tad yakalanabilir. Bu yazıda sadece o şiir ummânından bir kaç damlayı eksik ifadelerimizle sunmaya çalıştık. Bâkî, neredeyse atasözü hâline gelmiş mısrâında ifade ettiği gibi “kubbede bir hoş sadâ” bıraktı. Allah rahmet eylesin!

Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş

“Sesini bu aleme Hazreti Dâvûd aleyhisselâm gibi sal. Bu kubbede bâkî kalan bir hoş sadâ imiş.”

Kaynaklar:
Bâkî Dîvânı, Hazırlayan: Dr. Sabahattin Küçük, TDK Yayınları , Ankara 1994
Sabahattin Küçük, Bâkî ve Dîvân’ından Seçmeler, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002.


 

Yazının ilk yayım yeri: “Biga Doğuş BİGA”, Ağustos 2014.

Fahri KAPLAN

fkaplan@lafistan.com

OSMANLI SULTANLARININ ŞİİRLERİNDEN

_____ Osmanlı Padişahları, çok yönlü sultanlardı. Devlet işerinin yanında ilim ve sanatla da uğraşırlardı. Mizaçlarına göre çeşitli ilgi alanları seçen sultanların, istigal ettikleri sanatların başında şiir gelmekteydi. Fatih Sultan Mehmed, Avnî; Sultan II.Bâyezid, Adlî; Yavuz Sulan Selim, Selîmî; Kânunî Sultan Süleymân, Muhibbî; Sultan I.Ahmed, Bahtî; Sultan III.Ahmed Necib; Sultan III.Selim, İlhâmî ve diğer pek çok sultan çeşitli mahlasları (1) kullanarak şiirler yazmışlardır. Yavuz Sultan Selim, -kendisine atfedilen bir kaç Türkçe şiir hariç- şiirlerini Farsça yazarken diğer sultanlar, genellikle Türkçe şiirler yazmıştır. Muhibbî mahlasıyla şiirler yazan Kânunî Sultan Süleyman Han (aleyhirrahmeti ve’l-gufran), yazdığı 3000 civarındaki şiirle bir görüşe göre en çok şiir yazan dîvân şairidir.(2) Bu yazıda, aşağıda verilecek bazı beyitler ve bunların günümüz Türkçesiyle ifadeleriyle Osmanlı Sultanlarının şiirlerinden bir demet sunalım istedik: (3)

İmtisâl-i câhidû f’illâh olubdur niyyetim
Dîn-i İslâm’ın mücerred gayretidür gayretim
Avnî (Fatih Sultan Mehmed)

Niyetim Allah yolunda cihad edenlere ayak uydurmaktır. Gayretim İslâm dininin mânevî gayretidir.

Hudâyâ Hudâlık sana yaraşır
Nitekim gedâlık bana yaraşır
Çü Sensin penâhı cihân halkının
Kamudan Sana ilticâ yaraşır
Şeh oldur ki kulluğun etti senin
Kulun olmyan şeh gedâ yaraşır
Adlî (Sultan II.Bayezid)

İlâhî, ilâhlık sana yaraşır. Nitekim kulluk da bana yaraşır. Cihan halkının sığınacağı Sen olduğun için herkesin sana iltica etmesi yaraşır. Hakiki sultan, Senin kulluğunu edendir; Sana kulluk etmeyen sultana ise kölelik yaraşır.

Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
Muhibbî (Kânûnî Sultan Süleyman)

Halk arasında devletten itibarlı bir nesne yok. (Halbuki) Cihanda bir nefes sıhhat gibi devlet olmaz.

Hay u huydân fârig ol âlemde insanlık budur
Pendini gûş eylegil mûrun Süleymânlık budur
Her kime kılsan nazar sen anı senden yeg bilip
Görme kendü kendüzin zîrâ ki şeytânlık budur
Muhibbî (Kânûnî Sultan Süleyman)

Kavga ve gürültüden el çek, âlemde insanlık budur. Karıncanın öğüdünü dinle, Süleymânlık budur. Kime nazar etsen sen onu kendinden iyi bil; kendi kendini görme (kendini beğenme), zira şeytanlık budur.

Biz bülbül-i muhrîk-dem-i gülzâr-ı firâkız
Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden
Sultan II.Selîm
Biz ayrılığın gülbahçesinin gönül yakan bülbülüyüz. Sabah rüzgarı, bizim gülbahçemizden geçse ateş kesilir.

N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rusulün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Ahmedâ durma yüz sür kademine o gülün

Sultan I.Ahmed (Sultan I.Ahmed, bir rivayete göre tahtaya bir rivayete göre de tacının üzerine Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) ayak izini nakşetmiş ve kenarına bu kıt’ayı yazmıştır.)
Resullerin Şâhı olan Hz. Peygamber’in temiz ayağını başımda tac gibi gezdirsem şaşılır mı? Nübüvvet gülbahçesinin Gül’ü, o ayağın sahibidir. Ey Ahmed! Durma, O Gül’ün ayağına yüz sür!

Savlet etmişti Çanakkale’ye bahr ü berden
Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavîsi birden
Lâkin imdâd-ı ilâhî yetişip ordumuza
Oldu her bir neferi kal’a-i pûlâd-beden 429
Sultan V. Mehmed Reşad
(1909-1918 yılları arasında devletin başında olan Sultan, şiiri Çanakkale Harbi için yazmıştır.)
İslâm âleminin iki kuvvetli düşmanı birden Çanakkale’ye karadan ve denizden hücum etmişti. Lâkin ordumuza Allah’ın yardımı yetişip ordumuzun her biri neferi polat bedenli bir kale oldu.

Notlar:
(1) Mahlas, şairlerin şiirlerinde kullandığı isimdir. Fuzûlî, Bakî, Nedîm gibi.
(2) Dîvânı için bkz. Muhibbi Divanı, Haz: Prof.Dr. Coşkun Ak, Kültür Bak. 1987.
(3) Şiirler şu çalışmadan alınmıştır: Sultan Şairler, Haz: Prof.Dr.Mustafa İsen – Prof.Dr.A.Fuat Bilkan, Akçağ Yayınları 1997, Ankara. Ayrıca ma’nâsını bilmediğimiz kelimeler için İlhan Ayverdi’nin hazırladığı “Kubbealtı Misalli Büyük Türkçe Sözlük”ü kullandık.

Fahri Kaplan

Not: Yazı, ilk olarak Şubat 2013’te “Biga Doğuş Zirve” gazetesinde yayımlanmıştır.

Güher Az Olur: Dört Beyti İle Bâkî’nin Şiirinde Bir Yolculuk

Onuncu (hicrî) asır (milâdî onaltıncı asır)…  Osmanlı klasik şiirinin zirve asrı… Zirve asırda zirve şair: Mahmud Abdülbâkî Efendi, yani Bâkî…

Fetihten sonra İstanbul’un şiir ufkuna baktığımızda Ahmed Paşa’yı görürüz, sonrasında Necâtî Beg’i. Ve elbette pîr şâir Zâtî’yi. Hayâlî Bey ve Taşlıcalı Yahya Bey’i. Sonra, sonra bu kadar üstâdı gölgede bırakan bir şairi:

Bu arsada Bâkî nice üstâda yitişdi

Âlemde bugün ana bir üstâd yitişmez

Öyle bir üstâd ki üç asır boyunca bir medeniyet rüyasının yolunda ilerleyen gazel tarzının kemâl noktasında tecelli ettiği şiirleri kaleme almış şairler sultanı:

Meddah olalı çeşm-i gazâlânına Bâkî
Öğrendi gazel tarzını Rûmun şuarâsı

   (Ey sevgili!) Bakî senin ceylan gözlerinin övücüsü olalı beri Osmanlı ülkesinin şairleri gazel tarzını öğrendiler.

Böyle bir şairin şiirine elbet şiirden haz alan şiir erbâbı, saflık peşindeki safâ ehli teveccüh edecektir, bunda şaşılacak bir hâl olmaz:

N’ola meyl itseler eş’ârına erbâb-ı safâ

Bâkıyâ şiir değildir bu bir akar sudur

Bir akarsudur ki Bâkî’nin şiiri, asırlardır şiir deryasının dalgıçlarına birbirinden güzel sadefler sunmada, inciler mercanlar buldurmada. Böyle bir şiir cevheri pek az şaire nasib olur:

Çog olmaz bu tarza gazel Bâkıyâ

Güzel söz güherdür güher az olur

Aziz üstâd, güzel şâir, tab’ı mevzûn, sözü şirîn, edâsı hûb şairler sultanı… Rabbim ruhuna rahmet eylesin. Bezm-i ezelde mülâkî olma recası ile…

_______
Beyitlerin alındığı kaynak: Bâkî Divânı, Tenkitli Basım, Hazırlayan Dr. Sabahattin Küçük,Türk Dil Kurumu Yayınları

 

Fahri Kaplan

Turkuaz (Şiir)

TURKUAZ

 

Geliyor kıyıya nîlî yeşil dalgalar

Salınmada nazlı nazlı turkuaz deniz

Bu demde duyurur bize nice haz deniz

Sükût… Rüzgârla denizin şarkısı çalar

 

Tekneler geçer, balıklar yüzer dem-be-dem

Senle nefes almak şiir yazmak muhteşem

Sende huzur sende sükûn ve sende meltem

Senle geçen saatler anlatılmaz deniz

 

Fahri Kaplan

20 Nisan 2014, Akyaka / Muğla

 

Sevgi Şiiri

Her sabah gün yeniden başlar
Bir dağ ardından doğar güneş
Bir çağ ardından

Işıklar söner
Kâinât uykuya varır
Gece olur sükûnet
Gece olur sesler yavaşlar

Gündüz olsun gece olsun
Hayatımız güzelce olsun
Küskünlükler nice olsun
“Sevelim, sevilelim” arkadaşlar

Fahri Kaplan

“Sen gel bizi yeni vakitlere çıkar”

İlhan Berk, “Aşk” şiirinde:

“Sen gel bizi yeni vakitlere çıkar” diyor. Zira:

“Sen varken kötü diye bir şey bilmiyorduk
Mutsuzluklar, bu karalar yaşamada yoktu” (İlhan Berk, aynı şiir)

Yahya Kemal de “Vuslat” şiirinde kavuşmanın tadıyla kanatlanan bir aşkın ruhumuza duyurduğu enginliği ve lezzeti ne güzel dile getiriyor:

“Bir uykuyu cânanla berâber uyuyanlar,

Ömrün bütün ikbâlini vuslatta duyanlar,

Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamânı,

Görmezler ufuklarda şafak söktüğü ânı.

Gördükleri rü’yâ,ezelî bahçedir aşka;

Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgârı başka,

Bülbülden o eğlencede feryâd işitilmez,

Gül solmayı, mehtâb azalıp bitmeği bilmez;

Gök kubbesi her lâhza bütün gözlere mâvi,

Zenginler o cennette fakirlerle müsâvi;

Sevdâları hulyâlı havuzlarda serinler,

Sonsuz gibi bir fıskiye âhengini dinler.”

Aşkın aşkın ikliminde aşk sözleri okumak… Bu yaz vakti. Bence -belli bir mevsimi varsa eğer- şiirin tam mevsimi.

Geceler Bazen

Gecenin karanlığı bazen ne yalnızdır
Ve gecenin karanlığı bazen ne tatlı
İnsan ruhu bir kuş gibi kanatlı
Uçar, coşar, kendi aleminde yaşar
Geceler bazen ne ıssızdır

Geceler bazen ne sessizdir
Gecelerde söylense duyulur heceler
Gecelerde sükût bile farkedilir

Geceler bazen ne kimsesizdir
Geceler bazen ne yalnız
Yalnız karanlık ortasında bir yıldız
Parlar uzaktan gümüş gibi
Aynada aksini görmüş gibi
Geceler bazen ne yıldız

 

                                Fahri Kaplan